07 AĞUSTOS 2012 TARİHLİ BASIN AÇIKLAMASI

 

GÖRSEL VE YAZILI BASINIMIZA  (BASIN BÜLTENİ)

YARGITAY;

"...KANUN VE TARİFE İLE BELİRLENEN VEKALET ÜCRETLERİMİZE DOKUNMASIN..."

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi, 2012/9247 E. 2012/9006 K. sayılı 17.05.2012 tarihli düzelterek onama kararı ile; seri davalar olmasına rağmen tarifeye göre 1.200-TL olup 32 ayrı dava için ayrı ayrı takdir edilmesi zorunluluğu nedeniyle Alt Mahkemenin 1136 sayılı Avukatlık Yasası ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine uygun olarak ayrı ayrı takdir ettiği 1.200-TL ücreti vekaleti Medeni Yasanın dürüstlük kuralları ve hakkaniyet ile iyi niyeti düzenleyen 2.ve 3. maddeleri ile Hukuk Muhakameleri Kanununun" dürüst davranma ve doğruyu söyleme..." (!) başlıklı 29. maddesine aykırı bularak, her dava için dilekçe yazma adı altında yasaya açıkça aykırı bir ücreti vekalet belirleyerek 200-TL'ye indirmek suretiyle düzelterek onama kararı vermiştir.

Bu kararı Hukuk ve Meslek adına bir yıkım olarak görüyoruz.

1136 sayıyı Avukatlık Yasamızın 173/1. maddesi taraflarının aynı olduğu ve arada bağlantının bulunduğu durumda dahi "...başka dava ve icra kovuşturmaları veya her türlü hukuki yardımlar ayrı ücrete tabidir..." diyerek çok açık bir düzenleme getirmiştir. Yargıtay'ın düzelterek onama karından anladığımız kadarıyla davacılar farklı olup tek bir avukata vekalet vermişlerdir, davalı aynıdır, ayrı ayrı ücret takdir edilmesini engelleyen hiçbir yasal düzenleme bulunmamaktadır.

Temyiz incelemesine kadar gelmiş 32 ayrı davada meslektaşımızın emeğini üstelik dürüstlük kuralları, iyi niyet, dürüst davranma yükümü gibi töhmet altında bırakacak gerekçelerle dilekçe yazma boyutuna indirgeyen Sayın Yargıtay'ın bu tutumunu Hukukla izah edemiyoruz ve Hukuk, Adalet, Hakkaniyet ve Avukatlık Mesleği için bir yıkım olarak görüyoruz. Sayın Yargıtay 10.Hukuk Dairesinin değerli üyeleri maalesef görev ve yetkilerini aşmışlardır. Sayın Daire bu kararı ile Avukatları ve Avukatların yargının kurucu unsuru olduğu hususunu yok saymışlardır.

1136 sayılı yasa Hukuk Tekniği açısından "...ÖZEL..." bir yasadır. HMK ve TMK. ise "...GENEL YASALARDIR..." ve hukuki ihtilaflarda ( aslında ihtilaf da yok her şey çok açık) elbette "...ÖZEL YASA..." yani Avukatlık Yasası ve buna dayanarak düzenlenen Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uygulanacaktır.

Elbette bu kararın, diğer Daireleri, Mahkemeleri bağlayıcılığı yoktur, ama bu karar Hukuk Düzeninde kaldığı sürece Avukatlık Mesleğinin yapılmasının bir anlamı kalmayacaktır.

Kararın ne denli hatalı olduğu içeriğinden anlaşılmaktadır. Eğer davacı Avukatları ayrı olsaydı kararın düzelterek onama ile sonuçlanmayacağı anlaşılıyor. Esas Hukuka, Adalete, Eşitliğe, Hakkaniyete aykırı olan budur, Hukukun nihai amacı Adaleti tecelli ettirmektir, avukatın A ya da B olması durumunda farklı ücreti vekaletler takdir edileceğini ima eden karar bu bağlamda Adalete, Hakkaniyete ve Eşitliğe açıkça aykırıdır, karardan açıkça ayrımcılık yapılacağı anlamı çıkıyor, avukat aynı olmasaydı, yani başka kişi ya da kişiler olsaydı, şeklinde yorumlanacak kararı gerçekten Hukukla izah edemiyoruz, Avukatlık Kanunu ve Tarifeler avukatın kim ya da ne olduğuna, aynı mı? ayrı mı? olduğuna göre hazırlanmaz, zaten bu kanun yapma tekniğine aykırı olurdu.

Anayasamızın 10/1. maddesi kanun önünde eşitliği düzenliyor ve ayrımcılığı yasaklıyor, Sayın Yargıtay Dairesi maalesef Anayasamızın bu çok temel maddesini de göz ardı etmiştir.

Seri ya da başka olsun her davanın kanuni vekalet ücreti ve yargılama giderleri ayrı ayrı hesaplanır ve takdir edilir. Sayın 4. Hukuk Dairesi ücreti vekaleti İBK. gereğince yargılama gideri olarak gördüğüne göre harç, bilirkişi ve diğer yargılama giderlerinde de aynı kapsamda karar vermeliydi. Eğer bu mantıkla gidersek keşif ve bilirkişi ücretleri, yargılama giderlerinde de asla kabul etmediğimiz "...seri dava..." kriteri uygulanmalıdır. Hiçbir Hakim ve Bilirkişinin davaların seri (!) olarak nitelemesi sonucu (tıpkı avukatların ücretini hak ettikleri gibi) hak ettiklerini düşündüğümüz ücretlerinin bu şekilde azaltılması, hatta yok edilmesine tepkisiz kalacağını düşünmüyoruz.

Basın açıklamamıza konu kararda davalarda keşfe gidildiği ve bilirkişi raporları düzenlediği belirtiliyor. Keşif ve bilirkişi her dava için ayrı ayrıdır muhtemelen ve yargıç ile bilirkişiler de ayrı ayrı hak ettikleri ücretlerini almışlardır. Bu konuda asla bir itirazımız olamaz. Ama bunlar da ücreti vekalet gibi yargılama giderinin bir unsurudur, ama nedense bu konuda bir karar verilmemiştir. Böyle karar verilsin demiyoruz, ama kararın hedefinin avukatlar ve ücretleri olduğu buradan da anlaşılmaktadır.

Bu ülkede hangi düşünce ve yorumla olursa olsun (davalının kamusal niteliği bulunmaktadır, daha önce de bir başka Kamu Kurumu lehine red vekalet ücretleri açısından sürpriz bir karar verilmişti) avukatların ücretlerini bu ya da benzeri karar ya da düzenlemelerle azaltan ve aslında yok sayan uygulamalara karşı Baroların sessiz kalma hakkı yoktur. 75.000 Avukatın temsil ettiği savunmadan gelen güçleri de asla unutulmamalıdır.

Kamuoyuna saygı ile sunulur.

Av. Rıza ÖZTEKİN

ESKİŞEHİR BAROSU BAŞKANI


T.C.
YARGITAY
10.Hukuk Dairesi
Esas: 2012/9247
Karar: 2012/9006

Y A R G I T A Y   İ L Â M I
 Dava, davalı işverene ait işyerinde geçen çalışmalar yönünden itibari hizmet süresinin ve anılan sürenin sigortalılık süresine eklenmesi gerektiğinin tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Hükmün, davalılar avukatları tarafından temyiz edilmesi üzerine Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.

1-) Davalı Kurum vekilinin temyiz istemi yönünden;
5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 8’inci maddesi hükmü gereğince iş mahkemesinin nihai kararları, yüze karşı verildiğinde tefhim gününden, yoklukta verildiği takdirde tebliğ tarihinden itibaren sekiz gün içinde temyiz edilebilmektedir. İnceleme konusu davada, davalı Kurum vekilinin yüzüne karşı 29.11.2011 günü yöntemince okunan (tefhim edilen) karara karşı yasal süre geçtikten sonra 07.02.2012 tarihinde temyiz yoluna başvurulduğundan, 01.06.1990 gün ve 1989/3 Esas - 1990/4 Karar sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı da göz önünde bulundurularak temyiz dilekçesinin süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerekmektedir.

2-) Davalı işveren T.Ş.F.A.Ş. vekilinin temyiz itirazları yönünden; dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
Davalı işverene ait işyerinde çalışan davacı ile birlikte toplam 32 sigortalı yönünden aynı avukat tarafından davalar açıldığı anlaşılmakta olup, mahkemece yapılan yargılamada; tüm dosyalar yönünden 31.10.2011 tarihinde işyerinde keşif yapılıp, aynı bilirkişilerce rapor düzenlendiği, davalar hakkında 29.11.2011 günü karar verilerek itibari hizmet sürelerinin hüküm altına alınıp her bir dava yönünden ayrı maktu avukatlık ücreti belirlendiği belirgindir.

Davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı Kanunun ek 5’inci maddesinde; bu Kanuna göre sigortalı sayılanların, maddede sayılan görevlerde geçen sigortalılık sürelerine, bu sürelerin her tam yılı için, hizalarında gösterilen sürelerin sigortalılık süresi olarak ekleneceği belirtildikten sonra, inceleme konusu dava yönünden uygulama olanağı bulunan IV. bendinde “Sigortalılar” başlığı altında azotlu gübre ve şeker sanayiinde, fabrika, atölye, havuz ve depolarda, trafo binalarında çalışanlara yer verilmiş, “Hizmetin geçtiği yer” başlığı altında da “çelik, demir ve tunç döküm; zehirli, boğucu, yakıcı, öldürücü ve patlayıcı gaz, asit, boya işleriyle gaz maskesi ile çalışmayı gerektiren işlerde; patlayıcı maddeler yapılmasında; kaynak işlerinde çalışanlarda” ibareleri sıralanmıştır.

Anayasa’nın 141’inci maddesinin son fıkrasında, davaların en az giderle ve olanaklı olan çabuklukla sonuçlandırılmasının, yargının görevi olduğu belirtilmiş; 1136 sayılı Avukatlık Kanununun “Avukatlığın Amacı” başlığını taşıyan 2’nci maddesinde, avukatlığın amacının; hukuki ilişkilerin düzenlenmesini, her türlü hukuki mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmi ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamak olduğu, “Avukatlık Ücreti” başlıklı 164’üncü maddesinde, avukatlık ücretinin, avukatın hukuki yardımının karşılığı olan tutarı veya değeri ifade ettiği bildirilmiş; 03.12.2010 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 3’üncü maddesinin birinci fıkrasında da, yargı yerlerince avukata ait olmak üzere karşı tarafa yükletilecek avukatlık ücretinin belirlenmesinde, avukatın emeği ve çabasının, işin önemi ve niteliğinin ve davanın süresinin göz önünde tutulacağı açıklanmıştır.

Diğer taraftan; 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 423’üncü maddesinde, davanın önemine göre yasal olarak belirlenecek avukatlık ücretine, yargılama giderleri arasında yer verildiği gibi, 01.10.2011 günü yürürlüğe girerek 1086 sayılı Kanunu yürürlükten kaldıran 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun “Dürüst davranma ve doğruyu söyleme yükümlülüğü” başlığını taşıyan 29’uncu maddesinin birinci fıkrasında, tarafların, dürüstlük kuralına uygun davranmak zorunda oldukları, “Usul ekonomisi ilkesi” başlıklı 30’uncu maddesinde, hakimin, yargılamanın kabul edilebilir süre içinde ve düzenli bir biçimde yürütülmesini ve gereksiz gider yapılmamasını sağlamakla yükümlü olduğu, 323’üncü maddesinde, vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir olunacak vekalet ücretinin yargılama giderlerinden olduğu, 332’nci maddesinde, yargılama giderlerine, mahkemece kendiliğinden hükmedileceği yönünde düzenleme yapılmış, 29.05.1957 gün ve 4/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nda da avukatlık ücretinin, diğer yargılama giderlerinde olduğu gibi mahkemece kendiliğinden hükme bağlanacağı belirtilmiştir.

Ayrıca; 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 2’nci maddesi “Dürüst davranma” başlığını taşımakta olup, dürüstlük ( = objektif iyi niyet) kuralının yer aldığı maddede, herkesin, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorunda olduğu, bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasının hukuk düzenince korunmayacağı açıklandıktan sonra “İyi niyet” başlıklı 3’üncü maddesinde ise, kanunun iyi niyete hukukî bir sonuç bağladığı durumlarda, asıl olanın iyi niyetin varlığı olduğu, ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimsenin iyi niyet iddiasında bulunamayacağı bildirilmiştir.

Anılan yasal düzenlemeler ışığı altında yapılan değerlendirmede; aynı işyerinde gerçekleşen çalışmalar için 38 adet sigortalı yönünden, aynı istemi içeren, aynı davalı işveren ve Kuruma karşı bir anlamda toplu (seri) dava açılmış olması, davacıların aynı avukat tarafından temsil edilmiş bulunmaları, davaların türü, taraflar arasındaki uyuşmazlığın niteliği, yargılamaların süresi, davaların görülmesi sırasında avukatın harcadığı emek ve çaba göz önünde bulundurulduğunda, yargılamada vekil ile temsil olgusu gerekçesiyle her bir dava yönünden 1.200,00 TL. maktu avukatlık ücreti belirlenerek, davalıların adalet ve hakkaniyet ilke ve ölçüleri içerisinde yer almayacak suret ve şekilde avukatlık ücreti ile sorumluluklarının benimsenmesi, özellikle 4721 sayılı Kanunun 2 ve 3 ile 6100 sayılı Kanunun 29’uncu maddeleri olmak üzere yukarıda sıralanan düzenlemelere aykırılık oluşturduğu gibi, seri denebilecek bu tür davalarda harcanan emek ve çabanın oldukça üstünde avukatlık ücretine hükmedilerek davalılara ölçüsüz bir yükümlülük getirilmesinin hukuk düzenince korunmayacağı da belirgindir.

Bu maddi ve hukuki olgular dikkate alınmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu, her bir dava yönünden dilekçe yazım ücreti yerine avukatlık ücretinin hüküm altına alınması isabetsiz olduğu gibi, davacı yararına belirlenen avukatlık ücretinden davalı işverenle birlikte davalı Kurumun da teselsül hükümlerine göre sorumlu olduğu göz ardı edilerek, mahkemece yanılgılı değerlendirme sonucu anılan ücretin yalnızca işverene yüklenmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

Ne var ki; bu aykırılıkların giderilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden hüküm bozulmamalı, 6100 sayılı Kanunun geçici 3’üncü maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı Kanunun 438’inci maddesi gereğince düzeltilerek onanmalıdır.

S O N U Ç :
1-) Davalı Kurum vekilinin temyiz dilekçesinin süre aşımı nedeniyle REDDİNE,
2-) Davalı işveren T.Ş.F.A.Ş. vekilinin temyiz itirazları yönünden, hükmün (3) numaralı bendinde yer alan sözcüklerin çıkartılarak yerine “Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümlerine göre belirlenen 200,00 TL. dilekçe yazım ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,” sözcüklerinin yazılmasına ve bu şekliyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 17.05.2012 gününde oybirliğiyle karar verildi.

Web Tasarım | Eskişehir Web Tasarım