Bilindiği gibi 18.03.2013 günü Ergenekon davasında Sayın Savcılık esas hakkındaki görüşünü bildirdi. 22 ayrı iddianamenin birleşiminden oluşan toplam 28.000 sayfalık iddianamenin 2.800 sayfadan oluşan esas hakkındaki görüş özetlendi ve Ergenekon Terör Örgütünün varlığının tesbit olunduğu belirtilerek aralarında eski Genelkurmay Başkanının da bulunduğu bir çok komutan, aydın,gazeteci ,yazar, milletvekili, siyasi parti genel başkanı ile ilgili ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi. Bu Mahkemeler sakıncaları dolayısıyla kaldırılmıştır. Sadece bu davaları bitirmesi beklenecektir. Böyle bir Mahkemeye sunulan iddianamenin hukuksal durumu ,geçerliliği de tartışılacaktır. Bu dava ile ilgili bir çok şey söylendi ,tartışıldı ama kısa başlıklarla esas hakkındaki görüşü ve davayı değerlendirmek ve kamuoyunu aydınlatmak yerinde olacaktır;
1-Ergenekon Terör Örgütü'nün varlığının tesbit olunduğu bildirilmiştir. Oysa dosyada, Mahkemenin sorusu üzerine MİT, Emniyet ve Jandarma'nın böyle bir terör örgütü yapılanması olmadığına dair görüşleri vardır. Dinlenen tanıklar da böyle bir örgütten söz etmemiştir. Devletin en önemli istihbarat birimlerinin bile varlığını tespit etmediği bir örgütü, imzasız ihbar mektupları, digital verilerle Sayın Savcılığın belirlemesi çelişkilidir. Eğer bir örgüt varsa lideri kimdir? nerede,ne zaman ,nasıl kimler tarafından kurulmuştur, bu belli değildir. Terör Örgütüne ; meşrulaştırılmaya çalışılan PKK'yı örnek gösterebiliriz. Binlerce kişinin katili olan bir lideri, kadroları, yapılanması , silahları vardır,ne zaman, nasıl kimler tarafından kurulduğu bellidir.
2-Bir davada birden fazla sanık varsa ya aralarında suç işlemek için iştirak iradesi vardır, ya suçu birlikte işlemişlerdir yani müşterek faildir, ya da suç işlemek için örgüt kurmuşlardır. İlker Başbuğ'la Danıştay tetikçisi , Cumhuriyet gazetesine bomba atan , temin eden ve azmettirenlerle Cumhuriyet gazetesi yazarlarının aynı davada sanık olmaları asla mümkün değildir. Davanın sanıklarından birbirlerinin hiç tanımayan,görmeyenler vardır
3-TCK 312/1. maddedeki cebir ve şiddet , somut bir eylemle ortaya çıkar, toplantı yapmak , gazetede yazı yazmak , düşünmek, konuşmak asla bu maddenin kapsamında olamaz. Bu suçun oluşması için elverişli vasıtalar olmalı ve icra hareketleri tamamlanmalıdır. Teşebbüsün tanımı budur. İki sanıktan örnek vermek yeterli olacaktır. Mustafa Balbay'ın kalemi , Haberal'ın ameliyatta kullandığı malzemeler silah gibi elverişli vasıta olamayacağına göre ne ile nasıl darbe yapıp hükümeti düşüreceklerdir bilemiyoruz.
4-Sonuç olarak 28.000 sayfa iddianamesi , 10 milyonları aşan sayfa sayısı , gizli tanıkları, savunma hakkının yok sayılması, avukatlara gerektiğinde şiddet ve baskı uygulanarak savunma yapmalarının engellenmesi, duruşmaya getirilen tanıkların dinlenmemesi , digital verileri ile bir başka örneği olmayan bu olguya bir dava demek mümkün değildir, kamuoyu bunu bir operasyon ve proje olarak algılamaktadır. Kamuoyu vicdanında bu projenin adı ülkenin bölünmesidir, projenin paydaşları emperyalistler ve onların Türkiye'deki gerici ve bölücü uzantıları ile işbirlikçileridir. İddianamede deliller bölümünde samimi beyanlarına atıf yapılan Tuncay Güney de bunun bir dava olmadığını , proje olduğunu belirtmiştir. Madem Tuncay Güney'in samimi beyanlarına itibar ediliyor , o halde proje konusundaki beyanına da itibar edilsin.
5- Elbette Ülkenin bölünmesi için Türk Ordusunun tasfiyesi gerekmektedir. Kamuoyu bu dava ile Türk Ordusunun tam anlamıyla tasfiye edildiğini düşünmektedir. Oysa ordusu olmayanın yurdu olmaz,olamaz. İddianamenin Çanakkale Geçilmez diyerek dünyaya haykırdığımız bir günün yıldönümüne denk gelmesi düşündürücüdür. Tatbikatlarına bile bin yılın meydan okuması adlarını koyan emperyalistlere, onların ülkedeki gerici ve bölücü uzantıları ile işbirlikçilerine Türk Milleti Çanakkale'nin bir kez daha geçilemez olduğunu hatırlatmaktan geri durmayacaktır.
Kamuoyuna saygılarımızla.
Av.Rıza ÖZTEKİN
ESKİŞEHİR BAROSU BAŞKANI