Protokolümüzün değerli temsilcileri
Kıymetli meslektaşlarım
Basınımızın güzide temsilcileri
2019-2020 Adli Yıl Açılışı nedeniyle sizleri; Eskişehir
Barosu ve şahsım adına saygı ile selamlıyorum.
Bu özel gün vesilesiyle
- Türkiye’nin 79 Barosunda faaliyet gösteren tüm
avukat meslektaşlarımın,
- Adalet dağıtmak için emek veren
Hâkimlerimizin ve Savcılarımızın,
- Kısaca; tüm yargı çalışanlarının yeni
adli yılını kutluyorum.
Değerli meslektaşlarım ve saygıdeğer konuklar;
İki gün önce kutladığımız 30 Ağustos Zafer Bayramımızın
akabinde Eskişehirimizin düşman işgalinden kurtuluşunun 97. yıl dönümünde; barış
içinde bir arada bir toplum yaratma fikriyle, bugünlerimizi, bağımsızlığımızı,
Cumhuriyetimizi ve Cumhuriyetin temsil ettiği çağdaş değerlerimizi borçlu
olduğumuz Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü, silah arkadaşlarını ve
şehitlerimizi tekrar rahmet ve minnetle anıyor, Eskişehirimizin düşman
işgalinden kuruluşunun 97. yıl dönümünü kutluyorum.
Çağdaş demokrasilerde özgürlüğün güvencesi; sadece ve sadece bağımsız yargı
organıdır. Tarafsız ve bağımsız yargı bu nedenle tarihsel ve güncel olarak çok
önemli bir göreve sahiptir. Siyasal iktidar ve farklı baskı gruplarının
etkisinde kalmayan, ideolojik kaygı taşımayan yargı, kuvvetler ayrılığının
yaşamsal dayanağıdır. Hukukun üstünlüğü ile sağlanacak huzur, barış ve
kardeşlik ortamında yargı diğer iki erkten bağımsız ve adil olmak zorundadır.
Bağımsızlığı olmayan bir yargı, süreç içerisinde
siyasallaşacağı gibi tarafsızlığını da yitirecektir. Bu sonuç en çok da
vicdanlarda kabul gören ve üst değer niteliğindeki adaleti ortadan
kaldıracaktır. Yargı; özgürlük felsefesi ile donatılmış, siyasal baskılardan
yılmayan yargı mensupları ile hukukun üstünlüğünün teminatı olabilir.
Bu kapsamda gündemimizi epeyce meşgul eden Yargıtay Başkanlığının
daveti üzerine kamuoyuna da yansıyan Adli Yıl Açılış Töreninin, yürütmenin makamında
yani Cumhurbaşkanlığı külliyesinde yapılacak olmasını da yargı bağımsızlığı ve
tarafsızlığı açısından sakıncalı ve yanlış bulduğumuzu bir kez daha ifade etmek
istiyorum. Yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını korumakla mükellef olan
Yüksek Yargı temsilcilerinin, bu konuda
gerekli hassasiyeti göstermelerini beklerdik. Çünkü şanlı yargı tarihimiz bu
beklentiyi doğurmaktadır. Bakınız 1960 darbesinden sonraki Adli Yıl açılışında
Yargıtay Başkanı Dr. Recai Seçkin darbecilerin yüzüne karşı “…Hâkim, hukuk esasları ve vicdanı yerine
idare adamlarının veya davada ilgili olanlardan birisinin etkisi altında
kalarak karar verirse verdiği karar, açıklamaya lüzum yoktur ki, özünde
adaletle ilgisi bulunmıyan bir belge, daha açıkçası bir zulüm belgesinden
ibaret kalır…” diyebilme cesaretini gösterebilmiştir. Bu beyanatın hukuka
inanan vatandaşlar üzerinde yaratacağı etki izahtan varestedir. Biz aynı
hassasiyeti ve yargı bağımsızlığı anlamındaki bu ilkeli duruşu mevcut Yargıtay
Başkanından da beklerdik.
Geldiğimiz bugün itibariyle aynı hassasiyeti gösteremeyen
Yargıtay’ın davetine Eskişehir Barosu olarak katılmamız hukuka ve yargı
bağımsızlığına olan inancımız karşısında beklenemeyeceğinden, geleneklerimize
uygun olarak bu yılki Adli yıl açılış törenimizi burada Atamızın huzurunda yapıyor
olmanın haklı gurunu yaşıyoruz.
Değerli meslektaşlarım ve saygıdeğer konuklar;
Her adli yıl açılış konuşmalarında tekrarlanan yargı
sorunları bugüne kadar maalesef giderilememiş ve her geçen gün bu sorunlar artarak devam edegelmiştir.
Adalete olan güvenin tarihin en dip seviyelerine ulaştığı bu günlerde adalet
mekanizmasının toplumun güvenini yeniden kazanması elzemdir. Bu güvenin
kazanılması elbette uygulamacılara düşmektedir. Dünyanın en iyi yasal
düzenlemelerini yapsanız dahi uygulamacılarınız yeterli donanıma sahip olmadığı
müddetçe bu yasalar yazılı metin olmaktan başka bir işe yaramaz.
Türk yargısının eski gücüne kavuşması ve toplum nezdinde
tekrar itibar sağlayabilmesi için öncelikli olarak yargının yürütmenin
tahakkümünden çıkması, kuvvetler birliği değil, kuvvetler ayrılığı sisteminin uygulanması kaçınılmazdır. Türk
yargısı, tarihinin uzunca bir döneminde yürütmenin önünde bir engel ve yürütme
tarafından kontrol altına alınması gereken bir erk olarak görülmüştür. Ancak
geldiğimiz bugün itibariyle; bu anlayış bu düşüncesini artık alenen uygulamakta
ve yargıyı kendine bağımlı bir organ olarak görmektedir. Yüksek Yargı
temsilcileri de maalesef bu duruma seyirci kalmakta ve buna uygun zemin
hazırlama gayret ve çabası içindedirler. Bu anlayış maalesef hakim savcı teminatını da
ortadan kaldırdığından Türk yargısı tarihinin en kötü dönemlerini yaşamaktadır.
Yargıdaki en önemli sorunlarımızın başında kadrolaşma
faaliyetleri gelmektedir. Yargıdaki bu kadrolaşmanın bu ülkeye ağır bedeller
ödettiğine, yargının itibarını yerle bir ettiğine, yargı eliyle ve mevcut
kadrolarla toplumun ve devletin önemli kurumlarının terbiye edildiğine ve yargı
eliyle tasfiyeler yapıldığına çok yakın tarihimizde hepimiz şahit olduk.
Yargıda bir dönem ciddi bir Fetö kadrolaşması varken, onların haklı tasfiyeleri
sonrasında şimdi de maalesef siyasi kadrolaşmaların varlığını görüyoruz. Yargıdaki
kadrolaşmanın LİYAKAT SİSTEMİNE göre olması gerektiğini bir kez daha
vurguluyoruz. LİYAKATIN ESAS ALINMADIĞI, MÜLAKAT ve başkaca saiklerin uygulandığı bir
sistemde yargı bağımsızlığından bahsetmek mümkün değildir.
Yargı bağımsızlığını korumakla mükellef olan hakimlerimizin
tam bağımsız olmaları, herhangi bir siyasi baskıya boyun eğmeden, hukukun
evrensel değerlerine ve yasal mevzuata göre görevlerini yapmaları gereklidir.
Bunun sağlanabilmesi için de tamamen bağımsız bir HSK’nın varlığı şarttır.
Ancak Ülke gerçeklerimize baktığımızda, 2017 Anayasaya referandumu ile yapısı
değişen HSK’nın bütün üyelerinin mevcut yürütme erki tarafından atandığını, yürütme
erkinin temsilcisi olan Adalet
Bakanının yıllardır HSK başkanı ve müsteşarının HSK daimi üyesi olduğu bir
yapıda kimse bu ülkede yargının bağımsız ve tarafsızlığından bahsedemez
Yargının iyileştirilmesi ve yargılama süreçlerinin
hızlandırılması amacıyla uygulamaya konulan, 1924 yılında kaldırılmasına rağmen
eskiye dönüş sayılacak nitelikteki Bölge Adliye Mahkemelerinin yeniden kurulması,
Arabuluculuk ve uzlaştırma gibi kurumların yargı hayatına sokulması, geldiğimiz
nokta itibariyle bırakın yargılamaların hızlanmasını, her geçen gün
yargılamaları uzatan ve vatandaşın hak araması için daha fazla maliyetlere
katlanmasına sebep olan bir sistem haline gelmiştir. Yapılacak iyileştirmelerin
öncelikle ülkenin mevcut durumunun göz önüne alınarak yapılması, bu konuda
sahada görev alan biz avukatların ve Baroların görüş ve önerilerinin dikkate
alınması gerekirken, ben yaptım oldu mantığıyla yapılan bu gibi düzenlemeler
yüzünden istenilen amaca ulaşılması da mümkün değildir.
Değeli Meslektaşlarım;
Türkiye’de toplum olarak adalete güven neden azaldı? Bunun
sebeplerini sıralamak gerekir ise;
1-Öncelikle Yargının yürütmenin kontrolünde olması
gerektiğine inanan bir yürütme anlayışının varlığı,
2-Hakim ve savcı teminatlarının rafa kaldırılması ile
hakimler ve savcılar üzerindeki yürütme baskısı,
3-Kanunların yapılması esnasında gerekli görüş ve önerilerin
dikkate alınmayarak yasama tekniğine aykırı ve toplum gerçeklerine uygun
olmayan yasal düzenlemelerin torba
torba(!) yapılması,
4- Her köye bir
okul kampanyası gibi her ile ve neredeyse ilçeye bir hukuk fakültesi
açılması,
5- Hukuk Fakültelerinde sayı fazlalığından dolayı nitelikli bir hukuk
eğitiminin verilemeyişi,
6-Nitelikli bir hukuk eğitimi almayan hukuk fakültesi
mezununun hakim, savcı ve avukat olarak göreve başlatılması,
7- Özellikle hakim ve savcı alımlarında gerçek anlamdaki liyakat
sisteminin devre dışı bırakılarak, siyasi liyakatın esas alınması,
8- Hakim ve savcılarımızın siyasi baskı ile vicdanları arasında sıkıştırılması gibi ana
sebeplerle Türk yargısı maalesef kötü bir sınav vermektedir.
Değerli meslektaşlarım;
Yargı reformu strateji belgesi Mayıs ayında açıklanmasına
rağmen maalesef henüz yasalaşamadı. Yargının tüm sorunlarını çözecek bir
mahiyette olamasa bile bir kısmını çözüme kavuşturacağı öngörülen bu
düzenlemenin bir an evvel yasalaşması ve hayata geçirilmesi gerekmektedir. Artık
kaybedecek zamanımız kalmamıştır.
Yargı reformu strateji belgesi adı altında sunulan
düzenlemede hukuk fakültelerinin eğitim kalitesinin artırılacağı, mesleki
yeterlilik sınavının getirileceği gibi düzenlemeler öngörülürken ve bu paketin
yasalaşması beklenirken, yeni hukuk fakültelerinin açıldığını üzülerek
gözüyoruz ve siyasi iradeden
samimiyet bekliyoruz.
Avukatların meslek alanı sürekli olarak daraltılmakta,
münhasıran avukatlar tarafından yerine getirilebilecek faaliyetlerin sayısı
giderek azaltılmaktadır. Buna paralel olarak da kontrolsüz şekilde açılan hukuk fakültelerinden binlerce mezun
çıkartılarak süreç her geçen gün Avukatlık mesleğinin aleyhine
sonuçlanmaktadır. Katılımcı süreç işletilerek değişecek Avukatlık Kanunu’na acilen ihtiyacımız olduğu
ortadadır.
Yargının kurucu unsurlarının birlikte çalışmasına, adil
yargılama yapılmasına, gerçeği gerçek olmayandan, suçluyu suçsuzdan, haklının
haksızdan ayırt edilmesine ihtiyacımız vardır. Yani ülkemizde ADALETE İHTİYAÇ VARDIR.
Değerli meslektaşlarım;
Burada sözlerime son verirken; yeni adli yılın; savunmaya saygı, yargımızda
adalet, bağımsız, tarafsız ve daha uygar bir hukuk düzeninin esas alındığı bir
yıl olmasını diler; yeni adli yılın meslektaşlarımıza, yargı camiamıza,
ülkemize ve adalet bekleyen tüm yurttaşlarımıza hayırlı olmasını diler ve
hepinize saygılarımı sunarım.02.09.2019
Av. Mustafa ELAGÖZ
Eskişehir
Baro Başkanı