2020-2021 Adli Yıl
Açılışı nedeniyle sizleri; Eskişehir Barosu ve şahsım adına saygı ile
selamlıyorum.
Bu özel gün
vesilesiyle
- Türkiye’nin
80 Barosunda faaliyet gösteren 130.000’i aşkın avukat meslektaşlarımın,
- Adalet
dağıtmak için emek veren ve hukukun üstünlüğüne inanan Hâkimlerimizin ve
Savcılarımızın,
- Yargı
çalışanlarımızın yeni adli yılını kutluyorum.
Değerli meslektaşlarım
ve saygıdeğer konuklar;
İki gün önce kısıtlamaya
rağmen, milletçe coşkuyla kutladığımız 30 Ağustos Zafer
Bayramımızın ve yarın kutlayacağımız Eskişehir’imizin düşman işgalinden
kurtuluşunun 98. yıldönümünde; Cumhuriyetimizi ve Cumhuriyetin temsil ettiği
çağdaş değerlerimizi borçlu olduğumuz Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü,
silah arkadaşlarını ve şehitlerimizi tekrar rahmet ve minnetle anıyor,
Eskişehir’imizin düşman işgalinden kuruluşunun 98. yıl dönümünü de şimdiden
kutluyorum.
Bir milleti millet
yapan, bir arada yaşamaya sevk eden en önemli hususlardan bir tanesi milli
günlerimiz ve milli bayramlarımızdır. Başta yönetenler olmak üzere, herkesin
milli günlerimize ve milli zaferlerimize saygı duyması ve gerekli hassasiyeti
göstermesi gerekmektedir. Bu önemli günlerin karartılmaya, unutturulmaya
ve önemsizleştirilmeye çalışılmasını bu millet asla kabul etmez
ve unutmaz.. Kimse kendi ideolojisine ve siyasi düşüncesine göre bu önemli
günleri ayrıştıramaz. Günümüz jeopolitiğine bağlı uluslararası siyasetin
geldiği nokta itibariyle, Doğu Akdeniz’de SEVR benzeri bir anlayışla ülkemiz
karşı karşıyadır. Böyle bir zamanda milletçe bir olmak zorundayız. . 100 yıl
önce kendini emperyal güç olarak görenler ve onların maşaları, bugün
denizlerimize, milletimizin zenginliklerine göz dikmiş durumdadırlar. Böyle bir
ortamda milli birlik ve beraberliğimizin, 100 yıl önceki bağımsızlık ruhumuzun
en üst seviyede tutulması gerekirken , 30 Ağustos Zafer bayramımızın
yasakçı bir anlayışla gölgede bırakılmasını ve buna ilişkin bir tutum ortaya konulmasını asla
kabul edemeyiz. Böyle önemli bir günün günlerce televizyon programlarında dahi
tartışma konusu yapılmasını, Vilayet meydanının 30 Ağustos Zafer
Bayramı nedeniyle yurttaşın zafer bayramını bir coşku içinde kutlamasına mani
olacak şekilde barikatlarla çevrilmesini de esefle karşıladığımızı belirtmek
isterim. Malazgirt’te bizim, 30 Ağustos ta bizim, Ayasofya’da
bizimdir. Yönetenlerin şanlı tarihimizle hesaplaşma tavrından
vazgeçmesi gereklidir. Bu tavır ne bunu yapanlara ne de aziz milletimize bir
fayda sağlamaz.
Devleti devlet yapan,
güçlü kurum ve kuruluşlarıdır. Devlet, bireyler üzerinde değil, kurumlar
üzerinde yükselir. Bir devlette güçlü olması gereken kurumların başında da
Yargı kurumu gelmektedir. Güçlü ve bağımsız yargı , demokrasilerde özgürlüğün güvencesi,
kişi hak ve hürriyetlerinin, hak arama özgürlüğünün
teminatıdır. Siyasal iktidar ve farklı baskı gruplarının etkisinde
kalmayan, ideolojik kaygı taşımayan yargı, kuvvetler ayrılığının yaşamsal
dayanağıdır.
Bağımsızlığı olmayan bir
yargı, süreç içerisinde siyasallaşacağı gibi tarafsızlığını da yitirecektir.
Ancak ülkemizde Yargı, malesef yürütmenin bir organı olarak görülmeye
çalışılmakta, yürütmenin emir ve talimatlarına uygun şekilde davranmaya
zorlanmaktadır. Yürütme, bu anlayışından derhal vazgeçmelidir. Sorun
sadece yürütmede mi? Yürütmenin bu emellerine çanak tutanlar da bundan
sorumludurlar. 2016 yılından bu yana Adli yıl açılış törenleri Yürütmenin
merkezi Cumhurbaşkanlığı külliyesinde yapılmaktadır. Geçen yıl krize dönen bu
durum, maalesef bu sene de tekrar edilmektedir. Yargıtay, Adli yıl açılış
törenini bu sene de Cumhurbaşkanlığı külliyesinde yapmaktadır. Bu durum Yargı
bağımsızlığına açıkça aykırıdır ve yürütmenin emellerine çanak
tutmaktır. Yargının en üst mevkiinde olanların, önce yargı
bağımsızlığına sahip çıkması ve buna uygun olarak davranması zorunludur. Adli
yıl açılış töreninin külliyede yapılmasını, Eskişehir Barosu olarak bir kez
daha kınıyor ve yargı bağımsızlığını korumakla yükümlü olan yetkilileri,
oturdukları makamlara uygun davranmaya davet ediyoruz.
2017 anayasa
değişikliği ile HSYK , HSK olmuştur. Yapılan Anayasa değişikliği ile Hakim ve
savcıların tayin, terfi, disiplin ve özlük işleri ile ilgilenen
HSK’nın fiilen tüm üyelerinin, yürütmenin başı tarafından atanması,
yargının yürütme erkinin emrine sokulmasına sebebiyet vermiştir. Hakim ve
savcılarımız ciddi baskı altındadırlar. Bu baskının derhal kalkması ve yargının
bağımsız bırakılması gereklidir. Yargı bağımsızlığından kastımız, sorumsuz bir
yargılama düzeni değil, sorumluluk bilinci ile, kendi içinde denetlenebilir,
kanunlara ve vicdanlara uygun kararların verildiği bir yargı düzeninin
varlığıdır. Getirilen sistemle yürütmenin istemediği kararları veren
hakimler ya görevden alınmakta, ya tenzili rütbeye tabi tutulmakta yada
istemediği tayinlere mahkum edilmektedir. Böyle bir ortamda yargı
bağımsızlığından bahsetmek abesle iştigaldir. Yargının
bağımsızlığı sadece süslü laflarla değil, fiili uygulamalarla kendini gösterir. Gelinen
noktada ülkemizde adalet maalesef ortadan kalkmıştır. Hukukun
üstünlüğünün değil, üstünlerin hukukunun egemen olduğu bir toplum düzeni inşa
edilmiştir. Bugün ülkemizde adalete olan güvenin dip seviyelere
düşmesindeki ana sebep de budur. Yargı; ancak ve ancak özgürlük
felsefesi ile donatılmış, siyasal baskılardan yılmayan yargı mensupları ile,
hukukun üstünlüğünün teminatı olabilir.
Değerli meslektaşlarım
ve saygıdeğer konuklar;
Yargıdaki en
önemli sorun YÜRÜTME erkinin ta kendisidir.. Sınır tanımayan,
anayasa, yasa nedir bilmeyen yürütme, Anayasaya bağlı kalarak , devletin her
kurumunu kendisine bağlı bir organ haline getirip güçler ayrılığından güçler
birliği sistemini yaratma gayretinden kurtulmalıdır. Aksi takdirde
ülkemizde ne huzur kalacak, ne adalet ne de can ve mal güvenliği kalacaktır.
Yargı kendi mecrasında bırakılmalıdır. Aksi takdirde yargı sistemimiz yargısız
infaz sistemine dönüşecektir. Bugün yaşadıklarımız da bunu
göstermektedir.
Türk yargı sistemimiz
kadrolaşmadan dolayı her geçen gün kan kaybetmekte, adil olmayan
kararlarla toplumun adalete olan güveni yok olmaktadır. Yeterli donanıma sahip
olmayan, iktidar partisinin teşkilat görevlilerinin hakim ve savcı yapıldığı
bir ülkede kimse bize yargının tarafsız ve bağımsız olduğundan bahsetmesin.
Ülkemizde adalete olan
güveni kalmayan yurttaş, artık yazılı , görsel ve sosyal medyayı bir
baskı aracı olarak kullanarak adalet aramaya başlamıştır. Ülkemizde toplumsal
baskı oluşturulmadan artık sağlıklı bir karar almak imkansız hale gelmiştir. Bu
durum biz hukukçular için kabul edilemez bir durumdur. Sosyal medyanın artık
bir baskı aracı olarak kullanıldığı bir ortam, ülkemizdeki adaletin ne noktaya
geldiğinin açık delilidir. Adalet toplumsal baskı ile değil, hak ve hukuktan
sapmayan, özgür düşünebilen ve kendisini baskı altında hissetmeyen liyakatli
yargıçlar eliyle sağlanmalıdır. Ancak savunduğumuz bu idealler gerçekleşemediği
için toplum da kendisine göre haklıdır. Liyakatın
yerini SADAKATİN aldığı bir sistemde kimsenin hukuk güvenliği olmaz,
olamaz. Böyle bir sistemde adil yargılanma ve doğru mahkeme kararları
çıkması beklenemez.
Değeli Meslektaşlarım,
kıymetli basın mensupları;
Yargının iyileştirilmesi
ve yargılama süreçlerinin hızlandırılması amacıyla uygulamaya konulan her yeni
düzenleme yargı sistemini hızlandırmak yerine yargıyı daha da
yavaşlatmaktadır. Bölge Adliye Mahkemelerinin yeniden kurulması,
Arabuluculuk ve uzlaştırma gibi kurumların yargı hayatına sokulması, geldiğimiz
nokta itibariyle bırakın yargılamaların hızlanmasını, her geçen gün
yargılamaları uzatan ve vatandaşın hak araması için daha fazla maliyetlere
katlanmasına sebep olan bir sistem haline gelmiştir. Yapılacak iyileştirme
çalışmalarında sahada görev yapan biz avukatların ve
Baroların görüş ve önerilerinin dikkate alınması gerekirken, ben yaptım oldu
mantığıyla yapılan bu gibi düzenlemeler yüzünden istenilen amaca ulaşılması da
mümkün değildir.
Son 18 yılda 13.000
civarında kanun değişikliği yapılmıştır. Bu değişiklikler, genellikle hukuk
literatürümüze yeni girmiş olan torba yasalarla gerçekleştirilmektedir. Torba
yasa denen kavram ile birbiriyle alakası olmayan her türlü kanun değişikliği
bir arada yapılmaktadır. Türkiye Büyük Millet Meclisi bir fabrika gibi
çalışmakta , neyin kanunlaştırıldığını dahi bilmeden meclisten geçirilen
yasalarla ülkemiz tam manasıyla bir kanun karmaşası devleti haline gelmiş
bulunmaktadır. Yine Ülkemizde son yıllarda giderek artan biçimde temel
kanunlarda da değişiklik yapılmaktadır. Bu değişikliklerin hemen hemen tümü hiç
tartışılmadan, ilgili kişi ya da kurumlara görüşleri sorulmadan, aceleyle
Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilerek kısa sürede kanunlaşması
sağlanmaktadır. Acele ile kanunlaştırma telaşı bir süre sonra aynı kanun
üzerinde defalarca değişiklik yapılması zorunluluğunu ortaya çıkarmaktadır.
Kürsü hakimlerinin
ortalama kıdeminin 2,5-3 yıl olması göz önüne alındığında, mahkemelerden de
adil kararlar çıkması her geçen gün zorlaşmaktadır.
Tüm itirazlarımıza
rağmen,her şehre kadrosu olmayan hukuk fakültelerinin açılması, kontejyan
sınırlamasının istediğimiz seviyeye bir türlü çekilmemesi, niteliksiz hukuk
fakültesi eğitimi sonucu mezun edilen binlerce genç hukukçu maalesef meslek
yaşamlarında bin türlü sorunla karşı karşıya kalmaktadırlar. Avukatlık
sınavının 2020 yılı için uygulanması talebimiz oy kaygısı ile 2024 yılından
itibaren uygulanmaya başlayacaktır. Bu süreçte 80.000 hukuk fakültesi mezunu
daha aramıza katılacaktır. Ülkemizin çok sayıda hukuk fakültesi
mezununa değil, NİTELİKLİ HUKUKÇULARA ihtiyacı vardır. Popilist
politikalarla ülkemizde hukuk, malesef can çekişmektedir. Bunun telafisi de
neredeyse imkansız hale gelmiştir. Unutulmasın ki; hukuk bir gün herkese
lazım olacaktır.
Avukatların meslek alanı
sürekli olarak daraltılmakta, münhasıran avukatlar tarafından yerine
getirilebilecek faaliyetlerin sayısı giderek azaltılmaktadır. Bu kadar hukuk
fakültesi mezununu ortaya çıkaran sistemin, acilen bu konulara çözüm üretmesi
beklenmektedir. Bekleyen bunca meslek sorunu varken bunları görmezden gelerek
siyasi rant hesabıyla mesleğin sorunu olmayan konulara kanalize olmak ve bu
konuda düzenlemeler yapmak, mesleki sorunlarımıza her geçen gün bir yenisini
eklemekten başka bir şey değildir.
Yargının 3. ayağı olan
avukatlar ve onların meslek örgütleri Barolar, siyasal iktidarın istediği gibi
davranmadığı için, güç erkini elinde bulunduran siyasal iktidarın hukuksuz
uygulamalarına karşı her zaman haklı bir duruş sergiledikleri için bu durum
iktidarı rahatsız etmektedir. Baroları kendi ideolojisine göre
şekillendiremeyen siyasal iktidar, dünyada örneği olmayan çoklu baro
sistemini getirerek baroları bölme ve baroları siyasetin tam da göbeğine koyma
girişimini, tüm mücadelemize rağmen maalesef yasalaştırmıştır. Hem de bu
yasa 15 Temmuz günü onaylanmıştır. Getirdikleri düzenleme ile
baroların siyasetten uzaklaştırılacağını, baroların meslek sorunlarına
odaklanmasını sağlayacaklarını belirten iktidar mensupları meslek
sorunlarımızın temel kaynağının kendileri olduğunu görmezden gelerek, baroları
tam da siyasetin aracı haline getirmeyi amaçlamıştır. Süreç boyunca bunu her
platformda haykırmamıza rağmen, bizlere kulak tıkayan, dikkate almayan iktidar
ve yandaşları bizim haklı mücadelemizi ve söylemlerimizdeki haklılığımızı
fotoğraflarla ortaya koymuşlardır. Mevcut baroların görevlerini bırakıp
siyaset yaptığını ve hatta bir kısım siyasi partilerin yanında ve arka bahçesi
durumunda olduğunu iddia edip, baroların hukuksuzluklara karşı haklı
serzenişlerini bu şekilde gerçeğe aykırı olarak etkisizleştirme
ye çalışanlar, Ankara da 2 nolu Baro kurulmasıyla
ilgili bir siyasi partiden kuruluşla ilgili EMİR VE TALİMAT aldıklarını
twiter hesabından paylaşanlar hakkında NE DÜŞÜNMÜŞLERDİR ? O
fotoğraf karesinde bu yasanın çıkmasına destek verenler, kuruluşla ilgili emir
ve talimat verenler de vardır. Bu yasayı çıkartanlar, baroları siyaset
yapmaktan kurtaracaklarını iddia edenler, söyledikleri ile yaptıkları
örtüşmeyenler, bizlerden ve halkımızdan ÖZÜR
DİLEYECEKLERMİDİR.? Samimiyetten nasibini almayanlar, unutmayınız
ki; BİZ AVUKATIZ, BİZ KİMSEDEN EMİR VE TALİMAT ALMAYIZ. Emir ve
talimatla baro kurmaya kalkanlar bırakın baro kurmayı, emir aldığınız
siyasilerin teşkilat başkanlığını yapın. Barolar hiçbir siyasi
partinin arka bahçesi değildir ve olamaz.. Siyasilerden emir ve
talimat alarak baro kurmaya kalkanlar, cübbelerine düğme
dikenler, Cumhuriyetin avukatları, aydınlanma devriminin
avukatları olan bizler cübbelerimize düğme dikmeyeceğiz. Her daim
hakkı ve hukuku savunmaya, kimseden emir ve talimat almamaya, meslek onurumuzu
korumaya ve doğruları söylemeye, onurlu ve
dik duruşumuzdan ödün vermeden görevimizi yapmaya devam
edeceğimizi buradan bir kez daha haykırıyoruz.
Değerli meslektaşlarım,
kıymetli basın mensupları;
Burada sözlerime son
verirken, hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir Türkiye özlemi ile yeni adli
yılın; meslektaşlarımıza, yargı camiamıza, ülkemize ve adalet bekleyen tüm
yurttaşlarımıza hayırlı olmasını diler ve hepinize en derin sevgi saygılarımı
sunarım.01.09.2020
Av.
Mustafa ELAGÖZ
Eskişehir
Baro Başkanı