BASINA VE KAMUOYUNA
Değerli meslektaşlarım,
kıymetli basın mensupları;
Son günlerde ülkemizin en
güzide üniversitelerinden birisi olan Boğaziçi Üniversitesinde yaşananları
büyük bir üzüntü içerisinde takip etmekteyiz. Öncelikle belirtmek isteriz ki;
Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 34. Maddesinde “ Herkes, önceden izin almaksın
silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü yapma hakkına
sahiptir.” Bu anayasal hakkın hukuki
dayanak olmadan kısıtlanmasının ve akabinde kolluk tarafından yine herhangi bir
dayanak olmaksızın keyfi şekilde talimalatlarla ardından gözaltına alma
işlemlerinin yapılmasının demokratik hukuk devletinde asla yeri yoktur.
Türkiye’nin de taraf olduğu
Avrupa İnsan Hakları sözleşmesinin 10. ve 11. Maddesinin uygulanmasına ilişkin
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin birçok içtihadında “ her kanun dışı durumun
toplantı ve gösteri özgürlüğüne müdahale gerekçesi olamayacağı ve bu müdahaleyi
haklı gösteremeyeceği , toplantı düzenleme özgürlüğünün demokratik toplumlarda
korunması gereken temel haklardan olduğu” belirtilmektedir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin
46. Maddesi ve Anayasamızın 90. ve 138. Maddeleri uyarınca bu kararlara
uyulması zorunludur.
Ancak ülkemizdeki fiili
uygulamalara baktığımızda ısrarla gerek anayasaya, gerek uluslararası
sözleşmelere ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla Anayasa Mahkemesi
kararlarına uyulmadığı, idarenin ısrarla kendi düşüncesine ve ideolojisine aykırı
her hukuk kuralına bağlı olmak zorunda olmadığı düşüncesinden bir türlü kurtulamadığını
görüyoruz.
Bu bakış açısı; ülkemizi her geçen
gün demokrasiden uzaklaştırmaktadır.
Bu bakış açısı ;ülkemizde her
geçen gün hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına sebebiyet vermektedir.
Bu bakış açısı; hukuk
devletinden polis devletine evrilmemize sebebiyet vermektedir.
Bu bakış açısı; ülkemizde
ifade özgürlüğünün yok edilmesine sebebiyet vermektedir.
Bu bakış açısı; maalesef ülkemizi
her geçen gün karanlığa sürüklemektedir.
Ülkemizin en zeki gençlerinin
okuduğu Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin
ve akademisyenlerinin haklı ve meşru protestosuna karşı bu haklı
protestoyu meşru zeminden çıkartmak ve toplumsal desteği kırmak adına alışık
olduğumuz usullerle araya provakatörlerin sokulması karşısında, devleti
yönetenlerin provakatörleri tespit ederek yaptırım uygulaması beklenirken tek
amacı üniversitesine sahip çıkan öğrencilerimizin genelinin terörist ilan edilmesi
asla ve asla kabul edilemez.
Maalesef ülkemizde idarenin
işlem ve eylemlerini onaylamayan herkes kolay bir şekilde terörist ilan edilmektedir.
Bu kutuplaşma politikası ülkemize fayda değil, aksine zarar vermektedir.
Yönetenlerin tüm toplumu kucaklayıcı olması beklenirken aksine toplumu
kutuplaştırmak bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür.
Biz hukukçular, tarih boyunca
mazlumların hak arayışı mücadelesinde en ön safta yer aldık. En ön safta hukuku
savunurken kaybetmekten korkmadık! Hukuk devletinin, cumhuriyetin kazanımı olan
gençlerin demokratik dik duruşu tarihi bir mücadeledir. Onurumuz olan cübbemiz, hukuksuzluğa uğrayanlara kalkan
olmaya devam edecektir. Ses çıkartmak, itiraz etmek, fikirlerini açıklamak
demokratik toplumun olmazsa olmazıdır. Ses çıkartan, itiraz eden, fikirlerini
açıklayan olmadıkça demokratik toplumdan bahsetmemiz mümkün değildir. Bu yüzden
hukuka bağlı kalacağımıza ettiğimiz yeminle, evrensel hukuk düzleminde meşru
olan her sese, her itiraza, her fikre sahip çıkacağız. Sahip çıkmak zorundayız.
Yönetenleri hukuka saygılı olmaya ve üniversitenin
taleplerine seyirci kalmamaya davet ediyoruz. Saygılarımla….
Av.Mustafa
ELAGÖZ
Eskişehir Baro Başkanı