İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinin kabul edilişinin üzerinden 65 yıl geçmesine rağmen halen insanlık en temel hakları için bile mücadele vermeye devam etmektedir.
Ülkemizde, ileri demokrasi söylemlerinin her konuşmaya sığdırıldığı ve demokratikleşme paketlerinin açıldığı günümüzde söylemler ve gerçeklik arasında bariz farklılıklar göze çarpmaktadır. Bunun sebebi insan hakları ve demokrasinin içselleştirilmemiş olması ve yapılan düzenlemelerin “- mış gibi yapmak“ anlayışıyla yapılmasındandır.
Ülkemizde kadına yönelik şiddetin önlenmesi için pek çok düzenleme yapılmaktadır. Ancak bu düzenlemeleri yapanlar , bunlara imza atanlar dahi kadını ikinci sınıf kategorisinde gördüklerinden ve bu bakış açılarını söylemleriyle meşrulaştırmaya çalıştıklarından dolayı ülkemizde kadına yönelik şiddet, söylenenin aksine azalmamakta gün geçtikçe artmaktadır.
Her kazadan sonra “sorumlular gerekli cezayı alacaktır” sözlerine rağmen sorumlulara bir türlü gerekli ceza verilmediği ve yeterli denetim yapılmadığı için iş kazası adı altında her gün 3 işçi yaşamını yitirmektedir. Devlet istatistiklerde kalan bu yaşam hakkı ihlallerine karşın hiçbir düzenleme yapmazken her nedense işçilerin tek güvencesi olan kıdem tazminatını da işveren lehine düzenlemektedir.
Sağlıkta dönüşüm adı altında sağlık hakkı nasıl paralı ve ulaşılamaz hale dönüştürüldüyse eğitim hakkı da aynı şekilde paralı ve ayrıcalıklı hale dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Oysa herkese parasız, eşit, ulaşılabilir ve nitelikli sağlık ve eğitim hakkı sağlanması gelecek nesillerin şekillenmesi açısından önemlidir. Zira en temel insan haklarıdır.
Toplumun haber alma ve bilinçlenme hakkına aracılık eden basın mensuplarına karşı uygulanan tutuklama ve hapis cezası ile cezalandırma yöntemlerine ayrıca patronlarına şikayet ederek işten attırma ve mail yoluyla tehdit de eklenmiştir.
Benzer uygulamalarla diziler yayından kaldırttırılmış veya senaryolarına müdahale edilmiştir. Bu şekilde müdahalelere uygun olmayan tiyatroların kapılarına mühür vurulmuştur.
Aynı mühür internete ve hatta sosyal medyaya da vurulmaya çalışılmış pek çok kişi paylaşımları sebebiyle gözaltına alınmış ve hatta örgüt üyeliğiyle suçlanmıştır.
Bu yıl en çok ihlal edilen hak “ Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı” olmuştur. Zira sadece Gezi Parkı eylemlerinde dahi 5 bin 300 kişi gözaltına alınmış ve 160 kişi tutuklanmıştır. Bu hakkın hala AİHM içtihatları çerçevesinde algılanmaması nedeniyle gösterilerde polis şiddeti, orantısız güç kullanımı ve ölümler yaşanmıştır. Gösterilerin hak olduğu anlayışının halen içselleştirilmediğinin bir göstergesi de bu gösteriler sebebiyle açılan soruşturmalardır. Eskişehir de “ toplantı ve gösteri yürüyüşü “ yasasına muhalefet etmekten dolayı yaklaşık 250 kişi mahkemelerde yargılanmakta, 750 kişi hakkında da soruşturma devam etmektedir.
Bu konuda Demokratikleşme paketi adı altında yapılan değişiklikler AİHM içtihatlarının çok çok gerisinde kalan değişikliklerdir. Zira öze ilişkin hiçbir değişiklik yapılmamıştır. ‘Herkes barışçıl olarak toplanma hakkına sahiptir’ anlayışı yerine toplantının gidişatı valinin insiyatifine bırakılmış ve toplantı saati güneşin batışına göre ayarlanmıştır.
Demokratikleşme paketleri ve buna benzer paketler ne yazık ki beklentilere yeterince cevap verememektedir. Ancak insan hakları ve demokrasi , paketlere sığmayacak kadar hayati ve önemlidir ve ancak mücadele ile kazanılabilir. Bu düşüncelerle Eskişehir de yaşanan tüm hak ihlallerini takipçisi olduğumuzu kamuoyuyla bir kez daha paylaşırız.