BASINA VE KAMUOYUNA
Yüksek Seçim
Kurulu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerin iptaline ilişkin AK
Partinin yaptığı olağanüstü itiraz sonucunda, seçimin üzerinden 36 gün
geçtikten sonra 06.05.2019 tarihinde “teşekkül
ettirilen İlçe Seçim Kurulları tarafından oluşturulan bir kısım Sandık
Kurullarının kanuna aykırı oluşturulması
ve bu hususunda seçim sonuçlarına müessir olması” gerekçesi ile 31.03.2019
tarihinde yapılan İstanbul Büyükşehir Başkanlığı seçimlerinin iptali ile
yenilenmesine karar vermiştir.
Anılan kararda; seçim kurullarında kamu görevlisi olmayan kişi ya da üyelerin sandık
kurulu üyesi olduğundan bahisle sandık kurullarının usulsüz oluştuğu iddia
edilmiştir. Oysa ki; 298 sayılı Seçim Kanunun 22/2 maddesinde sandık kurulu
başkanı ve bir üyenin kamu görevlisi olması kuralı getirilmekle birlikte, bunun
mümkün olmadığı hallerde kamu görevlisi olup olmadığına bakılmaksızın kuruldaki
en yaşlı üyenin sandık kurulu başkanı olacağı belirtilmiştir. Bu durumda verilen iptal kararında sandık
kurulları ile ilgili gerekçenin hukuka uygunluğundan bahis edilemeyeceği
ortadadır. Kaldı ki usulsüz
oluşturulduğu iddia olunan sandık kurullarının seçmen iradesine ve seçim
sonuçlarını ne şekilde etkilediği de anılan
kararda açıklanmamıştır.
Yüksek Seçim Kurulu 20.04.2019
tarihinde Bursa Mustafa Kemal Paşa İlçesi seçimleri ile ilgili ‘ Sandık Kurullarının teşkiline ilişkin
itirazların Yüksek Seçim Kurulunun 13/12/2018 tarih ve 2018/1105 sayılı kararı
ile kabul edilen Seçim Takvimine göre 02.03.2019 tarihinde karara bağlanması
nedeniyle tam kanunsuzluk iddiasına ilişkin talebin reddine karar vermiştir..’ Yüksek Seçim Kurulu henüz yeni
verdiği emsal nitelikteki bu kararına rağmen , aynı nitelikteki İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimine ilişkin itirazı aynı gerekçe ile
reddetmesi gerekir iken verdiği kararla çelişki arz eden bir şekilde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerinin
iptaline kararı vermesi , kararın hukuki olmaktan çok siyasi bir karar olduğu
yönünde algıya sebebiyet vermektedir.
Öte yandan
Yüksek Seçim Kurulu 16 Nisan Anayasa referandumunda kanuna açıkça aykırılık
teşkil eden ve tam kanunsuzluk hali olan
mühürsüz zarflarla ilgili olarak vermiş olduğu 16.04.2017 tarihli 560 sayılı
kararında aynen şöyle demektedir. ‘Sandık
Seçmen listelerinde yazılı herkesin oy kullanma hakkı bulunmaktadır. Anayasanın
67 ve 90/5 maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 Nolu
protokolünün 3. Maddesi birlikte değerlendirildiğinde, sandık kurullarının hata
ve ihmali sonucu mühürlenmeyen oy zarfı ve oy pusulası ile kullandırılan
oyların geçerli kabul edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.’
diyerek seçmen iradesine üstünlük tanımış ,
Anayasal hak ve yükümlülük olan ‘ oy kullanma’ nın kanuni usulünden
ziyade tezahürüne , seçim sonuçlarına ve seçmen iradesine sahip çıkmıştır.
Bu
kararla ; Seçmene yüklenebilecek bir kusur olmayan hallerde Anayasal bir hak ve yükümlülük olan ‘seçmen oyu’ nun
geçerli sayılması gerektiğine karar veren , aksinin kabulünün ‘vatandaşın
yönetime katılma hakkını korumak için getirilen ve araç niteliğindeki usul
kurallarından sadece birinin ihlalinin hakkın özünü ortadan kaldıracak şekilde
uygulanması’ sonucunu doğuracağını kabul eden Kurul ,
06.05.2019 tarihli kararı ile bizatihi
kendi ile açıkça tenakuza düşmüş ve yargıya güveni
zedelemiştir. 06.05.2019 tarihli karar ,
Kurulun daha önce ki içtihatları ile de kabul ettiği ilkeler ve gerekçeler doğrultusunda Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesine de açıkça aykırıdır.
Anayasa,
7062 ve 298 sayılı yasalar gereğince ‘resen’
ya da yapılacak ‘itiraz’ üzerine ‘seçim sonuçlarını ve seçmen iradesini
etkileyen açık hali inceleme’ yetki ve sorumluluğu bulunan Yüksek Seçim Kurulu’nun
gerekçeli olmayan kararında, aynı zarf içerisinde bulunan İlçe Belediye
Başkanlıkları, Belediye Meclis Üyelikleri ve Muhtarlık seçimlerini geçerli
sayıp sadece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimlerini iptal etmesi , kuruluş ve çalışma
tarzı bakımından ‘yargı organı’ olan Yüksek Seçim Kuruluna ve dolayısı ile
yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığına güveni ortadan kaldıran bir haldir.
Kanuna aykırı sandık kurulu
görevlendirmesi yapan İlçe Seçim Kurulu Başkan ve üyeleri ile seçim müdürleri
ve sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunulması yönünde karar veren Yüksek
Seçim Kurulunun , anılan İlçe Seçim Kurullarını teşekkül ettiren kurum
olduğu nazara alındığında demokrasinin tezahürü olan ‘ seçmen iradesi’ nin
yok sayılması sonucunu doğuran ve iptal
kararına gerekçe sayılan eylemlerde en üst seviyede kusur ve sorumluluğu
bulunmaktadır.
Sandık sadece “seçtiği” takdirde değil, aynı zamanda “değiştirebildiği”
takdirde bir demokrasi enstrümanıdır.
Yüksek seçim
kurulu vermiş olduğu bu kararla her geçen gün güven kaybeden Türk Yargı
sistemine bir darbe daha vurmuştur. Yargı makamlarının verdiği kararların
öncelikle kamu vicdanında olumlu yer bulması gereklidir. YSK verdiği bu kararla
ne yazık ki; kamu vicdanını sızlattığı
gibi, baskıya boyun eğen, hukuku ve millet iradesini hiçe sayan , 1950 yılından
bu yana süre gelen yapısına da zarar veren bir karara da imza atmıştır.
Yargı
kararlarında çifte standart olmaz,
olamaz. Kişiye ve zümreye göre karar ihdas edilemez. Bağımsız yargının ne
kadar önem arz ettiği, devlet ve toplum yapısının güçlenmesinin, güvenilir
adalet mekanizmasının varlığına bağlı olduğu dün itibariyle bir kez daha ortaya
çıkmıştır.
YSK’nın
vermiş olduğu iptal ve seçimlerin yenilenmesi kararını hukuka uygun
bulmadığımızı, yargı kurumlarının, hukukun evrensel ilke
ve değerlerine bağlı kalması gerektiğini değerli Eskişehir halkına ve tüm kamu
oyuna saygı ile bildiriyoruz.
Eskişehir
Baro Başkanlığı