--2024.11.26
Basına ve Kamuoyuna…
1960 yılında Dominik Cumhuriyeti'nde üllkeyi yöneten diktatöre karşıtlığıyla bilinen Mirabal Kardeşler adlı üç kız kardeş, Trujillo'nun: "Ülkede iki tehlike var: Kilise ve Mirabal Kardeşler" şeklinde yaptığı açıklamadan günler sonra boğazlanıp dövülerek vahşice öldürüldüler ve bu durum basına sadece bir kaza olarak yansıdı. Ancak üç kadının uğradıkları bu şiddetle hayatlarını kaybetmeleri unutulmadı ve Birleşmiş Milletler'in aldığı kararla 25 Kasım ‘Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü' olarak ilan edildi.
Ne yazık ki kadına yönelik şiddet, 25 Kasım 1960’tan çok öncesinden beri farklı formlarla yeniden üretilerek hayatımızın her alanında karşımıza çıkmaya devam etmiştir. Sadece medyaya yansıyan kadın cinayeti verilerine göre; 1 Ocak-31 Aralık 2023 tarih aralığında 438 kadın, 2024 yılının ilk 10 ayında ise 357 kadın, başta kocaları, sevgilileri, babaları olmak üzere tanıdığı erkekler tarafından katledildi. Her geçen sene daha fazla kadın cinayete, fiziksel ve cinsel şiddete maruz kalmakta, sayısız kadına cinsiyeti üzerinden psikolojik şiddet, ekonomik şiddet, mobbing ve flört şiddeti uygulanmaktadır.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, sadece katledilen kadınlar ile ilgili taziye mesajları yayınlamakta, oysa kadınlar artık taziye mesajları görmek istemiyorlar. Henüz hayattayken kadınları yaşatacak önlemler alındığını görmek istiyorlar. 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un gereği gibi uyguladığını görmek istiyorlar.
Son dönemde, kadınların hukuki kazanımlarına karşı yürütülen sistematik politikalar sonucunda, kadına yönelik şiddetin giderek arttığını, en temel insan hakkı olan yaşam hakkının vahşice ihlal edildiğini gözlemlemekteyiz. İstanbul Sözleşmesinden hukuka aykırı bir şekilde çekilinmesi, Türk Medeni Kanunuyla ve 6284 sayılı Yasa ve Uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan kadın hakları kazanımlarını ortadan kaldıracak düzenlemelerin yapılacağının kamuoyunda sürekli gündemde tutulması, laik ve bilimsel eğitimden uzaklaşılması, toplumsal cinsiyet eşitliğine aykırı açıklamaların desteklenmesi, kadını özgür birey olarak görmeyip, sadece aile ile sınırlandıran zihniyetin oluşmasına yol açan politik uygulamalar vb nedenlerle kadınlar daha fazla şiddete açık hale getirilmektedir. Özellikle 6284 sayılı yasaya karşı yürütülen haksız saldırılar kadınların yaşam hakkının tartışmaya açılması anlamına gelmektedir. Kimse kadınların yaşam hakkını tartışmaya açamaz.
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi ancak bütüncül bir politik duruş ile mümkün olacaktır. Bunun için yasal mevzuatın etkin şekilde uygulanmasının yanısıra toplumsal yapının bu yönde değiştirilmesi de çok önem arz etmektedir. Siyasi makamların, iktidar sahiplerinin kadına bakış açılarını kadın sorununu çözecek yönde dönüştürmeleri gerekmektedir. Ancak ne yazık ki zihniyet dönüşümüne yol açacak politikalar oluşturulmadığı gibi tam tersi istikametteki kasıtlı politik tutumları, kadınların insan haklarını koruma altına alan kanunları ve uluslararası sözleşmeleri kaldırmaya yönelik çalışmaları kaygıyla takip ediyoruz. İstanbul Sözleşmesinden hukuka aykırı olarak çekilinmesinin, kadınların yıllar süren mücadeleler ile elde ettikleri kazanımların tartışmaya açılmasının, kadınları şiddete karşı korumasız bıraktığını ve kadınların yaşam hakkının ihlaline yol açtığını, yaşanan şiddetin bir cins kırıma doğru ilerlediğini görüyoruz. Kadına yönelik şiddetle mücadele alanında, karar alma sürecinin kapsayıcı bir süreç olması ve tüm paydaşların rol oynamasının sağlanması gerekmektedir. Türkiye Barolar Birliği'nin, Baroların ve kadın alanında çalışan sivil toplum örgütlerinin karar alma sürecine katılımı mutlaka sağlanmalı, kadın sorununa ilişkin sahadan doğrudan bilgi aktarabilecek sivil toplum kuruluşları ile sağlıklı ve dengeli bir iletişim oluşturumalıdır.
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi için, Türk Medeni Kanunu, 6284 sayılı Kanun, Uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan yasal mevzuatın tüm kurum ve kuruluşlarla eksiksiz ve etkin şekilde uygulanması ve İstanbul Sözleşmesinin yeniden yürürlüğe sokulması öncelikli taleplerimizdir.
Eskişehir Barosu Kadın Hakları Komisyonu olarak ülkemizde yaşanan kadın hakları ihlallerine karşı, kız kardeşlerimizle birlik ve dayanışma içinde olmayı sürdüreceğiz. Kadınların ve çocukların uğradığı şiddeti ve onlara sunulan geleceği bir kader olarak görmüyoruz. Fiili olarak evde, sokakta ve işyerinde kadınlara yaşatılan şiddetin sıradanlaşmasını ve hukuki bir değer kazanmasını engellemek için her düzeyde itirazımızı yükselteceğiz. Yaşasın Kadın Dayanışması.
Haberin Devamı İçin Tklayınız